Vefa ve Dostluk

Son günlerde gönlüme takılıp kalan bir berceste var. Kami Mehmet Efendi’ye ait, çoğunuz bilirsiniz: “Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler / Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler.” Ne hoş bir ifade, ne zarif bir nükte!.. Yalnızca bir düzine kelimeye yaslanmış tam bir şaheser!.. Hezar aferin üstâd, ne zarif düşürmüşsün!.. Tercümanı olduğun bütün haksızlıklar, zulümler, kadirbilmezlikler adına gıpta sana!.. Kuş dilinden söylediğin ne güzel bir ifade bu: “Bülbül, içindekileri güle duyurabilmek için çırpınarak şakıyor!.. Ama boşuna! Çünkü şimdiki zamanda artık dostluk ve vefa sayfasını okuyan da yok, dinleyen de!..” İ.Pala

ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil…

ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet’i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
küsmesi,barışması,ayılması,bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..

ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim.

Ah Muhsin Ünlü

nesimi’ler

Hallacı Mansurun felsefesiyle yürüyüp “enel hak” diyen ve bu yüzden de derisi yüzülerek öldürülen  divan şairi seyyid nesimi, kendisinden çok sonra yaşamış halk ozanı kul nesimi ile karıştırılır genelde…  birincisi enel hak dediği için 15. yy. da halepte öldürülen seyyid nesimi, diğeri ise en bilinen eseri ile haydar’ın sahibi(ben melanet hırkasını) kul nesimidir. seyyid nesimi şiirlerinde bolca arapça kelimeler bulabilirsiniz. kul nesiminki ise daha sade bir türkçedir. kul nesimi 17. yy da anadoluda, seyyid nesimi ise anadolyu gezip, diyarbakırda da bir ara kalmış olmasına karşın halep’te uzun süre ikamet etmiştir. seyyid nesimi hurufi-alevidir, kul nesimi ise bektaşi-alevidir. ali sevgisini anlatırken de bu farkı görebilirsiniz, kul nesimi haydar der, seyyid nesimi hurufilikte ali nin anlamını da bilerek bolca ali der. Ama her ikisi de söz ustasıdır vesselam, gelin varalım bu dem alemlerine dalalım;

Seyyid nesimi;

Bende sığmış iki cihan, ben bir cihana sığmazam,
Gevheri la mekan benem, kev ü mekana sığmazam.

Anlamı:

iki cihanı anlıyor ve kabullenebiliyorum ama bir cihan bana yetmiyor,
mekan ve mekansızlık cevheri bende ama şu varlık mekanı bana yetmiyor…

Kevn ü mekandır ayetüm, zata gider bidayetm,
Sen bu nişan ile beni bil ki nişana sığmazam.

Anlamı:

Bütün mekanlar ve alem varlığımın delilidir ve işin sonu da Allah’a varır
sen beni bu işaretle tanı ve bil, gerçi ben o işaret de beni tarif etmeye yetmez…

Kimse güman ü zann ile olmadı Hak ile biliş,
Hak’kı bilen bilir ki ben, zann ü gümana sığmazam.

Anlamı:

Hakkı bilenler ona kuşku ile bakmazlar,
Hakkı bilenler de bilir ki, kuşkular ve zan benim için yeterli değildir…

Surete bah u maniyi suret içinde tanı kim,
Cism ile can benem, veli cisme vü cana sığmazam.

Anlamı:

Surete bak, suretin içindeki manayı ve ruhu gör ve tanı
Suret de ruhda bende vardır, ancak ruh da suret de bana yetmez…

Hem sadefem, hem incüyem, haşr ü sırat esenciyim,
Bunca kumaş u raht ile ben bu dükkana sığmazam
.

Anlamı:
Yani hem inciyi saran sedef’im  hem de incinin kendisiyim ama sırattan geçmek üzere yeniden diriltileceğim
ama mal mülk işine kafa yoruyorum bunca giyecek ve binek le zannederim orası da bana yetmez…

Genci cihan benem ben uş, ayni iyan benem ben uş,
Gevheri kan benem ben uş, bahre vü kana sığmazam.

Anlamı:
mal mülk  şöyle dursun hazinenin özü benim,
ben ne inci gibi okyanuslara sığarım, ne de okyanusların sığdığı yere sığarım…

Arş ile ferş ü kâf ü nûn bende bulundu cümle çün
Kes sözünü uzatma kim şerh u beyâna sığmazam

Anlamı:

yeryüzü ve gökyüzünde de olduğu gibi benim var oluşumda da kaf ve nun harflerinin kudredi var (kaf ve nun Allah’ın “Kün” -“ol” emrini işaret etmektedir.)
kes sesini beni tarif etmeye kalkma çünkü ben sözlere ve anlamlara sığmam…

Gerçi muhiti azamem, adem adımdır ademem,
Dar ile kün fe kan benem, ben bu mekana sığmazam.

Anlamı:
gerçi bütün bu mühitin sahibi de benim, adem demişler insana ben bu yüzden ademim,
bu mühit de benim bu mühitte ol emri ile olan da benim ama ben bu mekana da sığmıyorum…

Can ile hem cihan benem, dehr ile hem zeman benem,
Gör bu latifeyi ki ben, dehr ü zamane sığmazam.

Anlamı:

Ruhla aynı cihanı paylaşan, âlemle aynı zamanı yaşayan benim.
Ancak şu tuhaf duruma bak ki, ben ne bu âleme, ne de bu zamana sığarım.

Encüm ile felek benem, vahyi bilen melek benem,
Çek dilini vü epsem ol, ben bu lisana sığmazam.

Anlamı:

Yıldızlarla felek benim. Vahiy de, onu getiren melek de benim.
Ey benim hakkımda konuşan kişi! Dilini tut ve konuşma, çünkü ben senin diline de sığmam.

Zerre benem, güneş benem, Çar ile penç ü şeş benem,
Sureti gör beyan ile, bil ki bu şana sığmazam.

Anlamı:

En küçük varlık da, güneş de benim. Dört (dört unsur: toprak, su, rüzgâr, ateş), beş (beş duyu) ile altı (altı yön: sağ, sol, ön, arka, üst, alt) da benim.
Sözle anlatılan görünüşe bak, ancak ben anlatmaya da sığmam.

Nar benem, şecer benem, Arşa çıhan hacer benem,
Gör bu odın zebanesin, ben bu zebana sığmazam.

Anlamı:

Ateş (Tur Dağı’nda Hz.Musa’nm gördüğü ateş) ile ağaç (Hz.Meryem’in hamileyken tutunduğu ağaç) benim. Göğün son katma çıkan taş da benim.
Bu ateşin zebanisini, yani cehennem meleğini gör. Çünkü ben bu dile de sığmam

Şems benem, kamer benem, şehd benem, şeker benem,
Ruhi revan bağışlarım, ruhi revana sığmazam.

Anlamı:

Güneş benim, ay benim, bal benim, şeker benim.
Herkese akıcı bir ruh bağışlarım, ancak kendim bu akıcı ruha sığmam

Gerçi bugün Nesimi’yem Haşimi’yem, Kureyşi’yem,
Bundan uludur ayetim, ayet ü şana sığmazam.

Anlamı:

Her ne kadar bugün Nesîmî diye anılmaktaysam da Kureyşî sülalesinin Haşimî boyundanım.
Bunun için delilim uludur, fakat bu yüzden şana ve delile sığmam

Kul Nesimi:

Ben yitirdim, ben ararim, yar benimdir kime ne
Gah giderim oz bagima gul dererim kime ne
Gah giderim medreseye ders okurum Hak icin
Gah giderim medreseye dem cekerim kime ne
Kelb rakip haram diyormus sarabin bir katresine
Saki doldur, ben icerim, gunah benim kime ne
Ben mekamet gomlegini deldim, taktim egnime
Ar-u namus sisesini tasa caldim, kime ne
Ah Yezid, seccadeni al yuru mescid yoluna
Pir esigi benim kabem kiblegahim kime ne
Gah cikarim gokyuzune hukmeder kaftan kafa
Gah inerim yeryuzune yar severim kime ne
Kelp rakip boyle diyormus guzel sevmek pek gunah
Ben severim sevdigimi, gunah benim kime ne
Nesimi’ye sordular, yarin ile hos musun
Hos olayim, hos olmayim, o yar benim, kime ne

Ah Muhsin Ünlü

RESULULLAHLA BENİM ARAMDAKİ FARKLAR

Resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
Resulullah yolda Ebu Bekir’i görse ‘Es Selamu Aleyküm Ya Sıddık’ derdi,
ben yolda Ebu Bekir’i görsem tanımam.
Resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
Ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

Resulullah Azrail’i yolda görse tanırdı;
ben Azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

Resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey Allah’ın Resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

Resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘Kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘Anneciğim ölmesen…’

Ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘Anneciğim seni ben…’;
Annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

Resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

Ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

Anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

Resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

Annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

Olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
Verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
Resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
Nasıl olsa Resulullah da ölü annem de ölü.

Muhsin Ünlü (Onur Ünlü)

bir zamanlar şizofrengi de yazan ve “gidiyorum bu…” isimli bir de şiir kitabı bulunan şizofrenik şair… ona göre şiir yazılmaz şiirilir… okurken kal hali vasıl olması gibi muhtemel yan etkileri vardır. tutmayan bir çok televizyon dizisinin altına imzası var da son döneme mührünü vuran leyla ile mecnun’un da yönetmenidir kendileri… dediğim gibi şizorfenik takılması hasebiyle anlaşılma güçlüğü çektiğini hissettiğim filmleri “Güneşin Oğlu” ve “Polis”ten sonra  “Beş Şehir” gibi harikulade bir filmi seyretimize sunmuş hakkı olan ödülleri almıştır.  takdiri ve takibi lüzüm gelir…

Beni Başörtülü Hekimlere Emanet Edin!

Beni başörtülü bir hekime emanet ediniz

Siz başlıktaki ‘hekim’i hâkim olarak da okuyabilirsiniz.
Bu tercihimde hiçbir ironi yoktur.
Modern zamanlar, vicdan dediğimiz şeye bir vidanjör işlevi gördü.
Sosyalistler, bu halkın nezdinde biraz karşılık bulduysa “…. ama vicdanlı, temiz, yiğit insanlar; asla hırsızlık yapmazlar” diye biten cümlelerin öznesi oldukları içindir.
Artık bir inanç uğruna ömrünü vakfeden insanlar yüceltilmiyor. Bir ülküye bağlanmak, onun uğruna birçok şeyden vazgeçmek, en iyisinden ahmaklık olarak başlayıp, terörist olarak biten bir dizi suçlamayla birlikte anılıyor.
Eğer iyi bir insan değilseniz, hiçbir meslek erbabının iyisi olamazsınız.
Bir hekime gitmek durumunda kaldığınızda Mehmet Öz’ü mü Gençay Gürsoy’u mu seçersiniz mesela?
Sizi bilmem ama bana Fatma K. Barbarosoğlu mu Canan Arıtman mı seni yargılasın diye sorsalar kendimi Barbarosoğlu’unun vicdanına teslim etmekte bir saniye bile tereddüt etmem.
Nur Serter’in öğretmen olduğu bir okulda rektör olmaktansa, İhsan Eliaçık’ın hademesi olmak için epeyi çırpınırım.
Zurnanın detone olduğu yer
Tercih etmediklerime hakaret ya da aşağılama kastım yok. Benim penceremden görünen vicdan manzaraları arasındaki farkı anlatmaya çalışıyorum.
Siz, ötekinin varoluşuna verdiği mananın, dünyaya ilişkin tavrının, siyasi duruşunun, kültürel tutumunun, bir ‘simgesi’ olan başörtüsü ile ilgili başta saygı olmak üzere ancak belli sınırlar içinde konuşabilirsiniz. Bir insana hayatıyla ilgili temel tasarruflarında, mesela nasıl giyineceğine, başına ne takacağına dair bir şey önerebilecek kadar hısım akraba değilseniz yaptığınız şey sadece terbiyesizlik ve had bilmezlik olur.

Sırrı Süreyya Önder / Radikal – 22 Ekim

Sümmani’den

Ustam bana iki üç harf okuttu

Ustam bana iki üç harf okuttu
Merak elif efkâr elif zâr elif
Bu elifnen kimler baya yetişti
Sahip elif üstat elif kâr elif

Elim aldım gör ne çağa yetiştim
Elifinen bir merağa yetiştim
Bahçıvanlı elif bağa yetiştim
Çiçek elif gerçek elif bâr elif

Elifi bulanlar mim kapısında
Mim vasıtası cim kapısında
Ya bunlardan gayrı kim kapısında
Hâkim elif hüküm elif dâr elif

Elif be babında var leyl-i nehar
Kulundur Sümmani âciz günahkâr
Sığınmışsam sana Yaradan Cebbar
Gör neler var kes bağrımı yâr elif…

Yeni tanıştığım Erzurumlu bir aşık Sümmani. 1800’lü yılların Doğu Anadolusunda söz sanatının ile yöresine ışık saçmış bir cevher. Ufkunun derinliği kelimelerinin gücünde gizli. bu koşması da o gücün delili niteliğinde… 3. kıtada bahsi geçen Elif Allah (CC) kelamının ilk harfi, mim Muhammet (S.A.V.) kelamının ilk harfi, cim  de Cennet’in ilk harfidir… Bu yolla Allah’ı bulanlar Elçisinin kapısında, Elçisi vasıtasi ile cennetin kapısında demiş sümmani, ne de hoş demiş…

Sümmanî’yem ya Rab gönlüm hoş eyle
Ya sabır ver yada bağrım taş eyle
Ya bir çift kanat ver ya bir kuş eyle
Tez ulaşam yâr bağında talan var
Sümmanî, değişlerini kendisine has bir üslupla, özel bir tavırla, oldukça ritmik söylemiştir. Bu çalıp söyleyiş biçimi, yöresinde ezgi karakterini taşıyan mükemmel bir yapıya sahiptir Halk Müziğinde “ Sümmânî ağzı” adıyla bilinmekte ve icra edilmektedir.
Ervah-ı Ezelde Levh-i Kalemde
Şu Benim Bahtımı Kara Yazmışlar
Bilirim Güldürmez Devr-i Alemde
Bir günümü Yüz Bin Zara Yazmışlar
Arif  Bilir Aşk Ehlinin Halini
Kaldırır Gönlünden Kil-ü Kalini
Herkes Dosta Vermiş Arzuhalini
Benimkini Ürüzgara Yazmışlar
Olaydı Dünyada İkbalim Yaver
El Etsem Sevdiğim Acep Kim Ever
Bilmem Tecelli Mi Yoksa Ki Kader
Beni Bir Vefasız Yare Yazmışlar
Yazanlar Leyla’nın Mecnun Kitabın
Sümmani’yi Bir Kenara Yazmışlar

Beğendim, Seçtim, Ekledim… Faydalar ola…

Ehl-i diller arasında aradım kıldım taleb
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb
(Lâ-edri)
İy yârenler yâr yolına nem kaldı ki yanmamışam
Bunca ki yandum yanaram billâh ki usanmamışam.
(Kadı Burhaneddin)
Fukara kalbine her kim dokuna
Dokuna sînesi Allah okuna.
Not: Bu beytin, Yunus Emre’ye veya Karamanlı halk şairi Kenzî’ye ait olduğu ileri sürülmüştür.
Sohbeti yâr lezzetin
Bilmez beyim ağyâr olan
(Mahvî)
Aşk, ko dursun mecâzî ise de gönlünde
Âb-ı engur hum içre durarak bâde olur
(Sabrî)
Âb-ı engur: üzüm suyu
Hum: Şarap küpü
Mecnun ile bir mekteb-i aşk içre okuduk
Ben Mushaf’ı hatm ettim, o ve’l-Leylî de kaldı
(Lâ edri)
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez
(Ziya Paşa)
Bed asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerdüz palan ursan eşek yine eşektir
(Ziya Paşa)
Cümle lezzetten leziz iksîrsin ey zehr-i aşk
Zevki derdinden alan her rûh dermândan geçer
(Yahya Kemal)
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi
(Yahya Kemal)
Her kimin olsa evinde dü-zeni
Bozulurmuş o kişinin düzeni
(Hüseyin Şakir)
N’ola gitse kendüden hayretle cân-ı nâ-sabûr
Ya seferdir ya tahammül çünkü aşkın çâresi
(Nedim)
Tamam oldu güzellik sanma Şirin ile Leyla’da
Nice Leyla bulunur, erlik amma aşık olmaktır
(Nev’î)
Müslüman eğer âşık değilse kâfirdir
Âşık ol, serseri gezme âlemde
(La edri)
Fariğ ol aybın gözetme kimsenin
Tâ ki Hak setr eyleye aybın senin
(La edri)
Bâr olma kimseye
Mümkünse yâr ol
(La edri)
Gel Hakk’a olma âsî
Tâ gide gönlüm pası
Dört kitabın manası
Var edeb öğren edeb
(Kaygusuz Abdal)
Sen çıkınca aradan
Kalır seni Yaradan
(La edri)
Çeşm-i insaf gibi âkile mizan olmaz
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz
(La edri)
Âteş âteşpereste rahmetmez
(Muallim Naci)
Ezelden âşinânım ben ezelden hem zebânımsın
Beraber ahde bağlandık ne olsan yâr-i cânımsın
Ne olsan zerrenim kalbimde hâlâ çarpar esrârın
Gel ey cânan gel ey cân kalmasın ferdâya dîdârın
(Mehmet Akif Ersoy)
Âlemde bir âyineyim her kim bakar bir an görür
Her ne görür kendi yüzün ger vahşi ger yaman görür
(La edri)
Ehl-i tevhid olmak istersen sivâya meyli kes
Aç gözün merdâne bak Allah bes bâki heves
(La edri)
Masivadan el çekip mahlukattan ümit kes
Virdin olsun her nefes “Allah bes, baki heves”
(Lâ-edri)
Bir kitabullah-ı a’zamdır serâser kâinat
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar
(La edri)
Gözlerim ebna-yı ademden o rütbe yıldı kim
İstemem ben Fatiha tek çalmasınlar taşımı
(Şair Eşref)
Sûretin sîretine şahittir
Başka şahit aramak zâiddir
(İbnü’l-Emin Mahmud Kemal)
Kabiliyet dâd-ı Hak’tır her kula olmaz nasip
Sad hezâr terbiye etsen bî-edeb olmaz edîb
(Lâ-edri)
Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş
(Yavuz Sultan Selim)

Dirilmek vakti

Ölmedikçe doğmak yasak bize! Bir kere düşer insan yeryüzüne, bir kere! O hâlde şimdi ölmek sırası! Derken, bir bakarsın gelmiş, dirilmek… ve nazlanmak sırası!

Dücane Cündioğlu

Şah’a giderim

alınmış abdesti aldırırlarsa
kılınmış namazı kıldırırlarsa
sizde şah diyeni öldürürlerse
bende bu yayladan şaha giderim

Pir Sultan Abdal

Tükendik bile…

Biz ki ; Akif’in ve Nazım Hikmet’in

Ahmet Haşim’in ve Pir Sultan’ın Derdinden Anlarız,

Tamburi Cemil Bey’den de islav kederinden de

özge zevkler devşiren dervişleriz ki yaremiz merhem kabul etmez,

sayılmayız parmağile, kokteyllerden sormağile,

köfteye saplanan kürdan mızrağiyle belli olmaz ahvalimiz,

ama tükeniriz kırmağile,

tükendik bile, hüvel bakî

….Hüsrev Hatemi….

Yiğit Özgür

Sabah saat sekizde uyanıyorum. Oğlum Keremsu’yu okuluna götürüyorum, ama bırakmıyorum. Çünkü okulu çok pis.Özel hocası var, onu alıp eve geçiyoruz. Ne olur ne olmaz, dersten önce hocayı güzelce yıkıyorum. Kirini bokunu iyice akıtıyorum.

Onlar derse başlayınca ben de gazetelere göz gezdiriyorum. Siyasetle yakından ilgiliyim. Ak Partisi, CHPC-e, MHKP-C, hepsini biliyorum. Terör örgütü KKTC’den nefret ediyorum. Ülkemizi bölmek isteyenler defolup gidebilirler mi lütfen?…Teşekkürleeeer.

Ülkemizde yaşayan insanların aç ve işsiz olmaları, pis kokmaları beni çok üzüyor. Dört kişilik bir ailenin mutfak masası çok küçük bence. Orada yiyemezler. Dolayısıyla aç kalıp pis kokarlar. Kişi başına düşen gayrı sufi filli hafıza da çok düşük. Arttırılabilir mi lütfen?

Ve laiklik… Yani din ve devlet bahçeli’nin birbirinden ayrılması. Bunu yapmak bu kadar zor olmamalı. Artık benim halkımın din istismarıyla kandırılmasını istemiyorum. Bu ülkede yaşayanların çoğu insandır bunu unutmayalım. Zaten %98’i Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Kalan %2 de aptaldır Aziz Nezin’in dediği gibi.

Kimse kimsenin dini inançlarına saygısızlık etmesin. Kimse Allah’la arama girmesin. Ayrıca ezanla da arama girmesinler. Eskiden ne güzel ezan Türkçe okunuyormuş… Camii falan da Türkçeymiş. Haa, yine Türkçe olsa namaza gider misin derseniz gitmem ama italyanca olursa belki iki rekatto kılarım. Hah hah haay, selam sana cehennem!!! Şaka şaka tövbe.Askerlerimizi çok seviyorum. Onlar olmasa rahat uyuyamazdık. Şimdi uyuyoruz. Bence daha çok silah, uçak ve albay satın almalıyız. Güzel bir şarkımız var bununla ilgili: Erler erbaşa, erbaşlar fidana, fidanlar ağaca çıkmalı yurdumda. Bedelli askerlik bekleyen gençlerimize de buradan seslenmek istiyorum: inşallah çıkmaz.Polislerimize tavsiyem biber gazı kullanmasınlar lütfen. Rezalet bir kokusu var ve haftalarca insanın üstünden çıkmıyor. Ben de biber gazı taşıyordum oradan biliyorum. Bir gün fakir bir adamcağıza çok acıdım. Ölsün diye sıktım.Sigara içtiği için alev aldı, yandı öldü. Ne demişler: Biber gazı yanmasın. Anlamı: Fakirler yanmasın, şeker de yerken ölebilsinler… Elbette kesme şekerden bahsediyorum. Yutella yiyen bir fakir düşünemiyorum. Keza Hariboru.Üçüncü sayfa haberlerini hemen geçiyorum çünkü genelde kokan insanlarla ilgili haberler oluyor. Pis pis ölüyorlar. Asansöre falan sıkışıyorlar, hemen bi tarafları kopuyor. Motosiklete biniyolar, hoop kafaları kopuyor…Hiç sevmem kafası kopan insanı. Zorla değil ya? Ayrıca ölüp gitseler neyse Leş gibi de kokuyorlar. Bari ölünce kokmasınlar. Tarım ve Köy yumurtası Bakanlığı’nın bu konuda yapacak bir şeyleri olmalı. Ayrıca enerji ve tabii ki de kaynaklar bakanlığı… Ya ne olacaktı?Elbette ülkemizde güzel şeyler de oluyor. Mesela biz yardım baloları düzenliyoruz. Oradan topladığımız paralarla daha büyük yardım baloları yapmaya çalışıyoruz. Balodan aldığımızı yine baloya yatırıyoruz yani, cebimize atmıyoruz.Bazen de defileler düzenleyip kendi tasarımlarız olan kıyafetleri sergiliyoruz. Satılan kıyafet olursa gelirini kimsesiz ve beyinsiz çocuklara gönderiyoruz. Ama maalesef pek satış olmuyor. O zaman da kıyafetleri yolluyoruz çocuklara. Yazık o kadar seviniyorlar ki, hemen kokuyorlar.Biraz da spor: Dünya kupasını takip etmeye çalışıyorum ama bu konuda çok bilgili değilim. Paraguay ile Uruguay’ın farkı nedir deseniz bilmem. Ama ortak noktaları nedir, iyi bilirim. Kokuyorlar…Ayrıca ne zaman kamera onları çekse çimlere kusuyorlar. Öbürküler de bazen tükürüyor ama temiz temiz. Tuf! Diye minik top kağıt mendil gibi bişey çıkarıyorlar. Pele yaşasaydı bence o da kusardı.

Yiğit Özgür / 17.06.2010

İstanbul

Şimdi FATİH kalksa mezarından, ne ben onu tanırım ne o beni tanır.
Ama İstanbul’u Bizanslılar almış deyip bir daha savaşır…

Necip Fazıl Kısakürek